Gıda Endüstrisi: Şirketler Tarım Alanlarımızı Nasıl Çaldı

Yazar: Taha İlbak

Hayvancılık deyince aklınıza ne geliyor? Köydeki tavuklar? Çobanın peşinde gezinen kuzular? Alpella’nın mutlu mor inekleri? İnsanlara kahvaltınızdaki yumurta nereden geliyor diye sorduğunuzda çoğunlukla alacağınız cevap bu çerçevede olacaktır. Oysa acı gerçek o ki tükettiğimiz her hayvansal gıdanın ardında çoğunlukla doğal ışık bile almayan bir fabrika ve bu fabrikada akıl almaz zulümler gören milyonlarca hayvan var. Sadece yumurta endüstrinde her yıl 100’ü kafeslerde 120 milyon tavuk can çekişiyor. Bu cehalet ya da umursamazlık değil, endüstrinin kapalı kapılar ardında yaptıkları ile insanlara gösterdikleri arasındaki fark sadece. Bu yazıda endüstriyel hayvancılığın çıkışını, kullandığı metotları  ve dünyaya etkilerini inceleyeceğiz.

 

Endüstriyel hayvancılık ne? Nasıl başladı?

 Endüstriyel hayvancılık yüksek sayıda hayvanın küçük bir alanda yetiştirilerek -çoğu zaman birkaç metrekareyi HİÇ terk etmeden- hayvansal ürün üretilen sistemlerin genel adı. Diğer bir deyiş ile konsantre hayvan besleme operasyonu (Concentrated animal feeding operations-CAFO). Çıkışı, belli teknolojilerin gelişmesi sonucu mümkün oldu. Yeni lojistik ve dondurma teknikleri ile bir yerde üretilen ürün uzaklarda tüketilebilir hale geldi. Bunun sonucunda 1930larda ABD’de mezbahalar çok yoğun çalışmaya başladı, bu da beraberinde işçiler için bir sürü sorun getirdi. Günde 100lerce hayvan öldürmesi beklenen işçilerin ciddi psikolojik sorunlar yaşaması ile endüstriyelleşen ilk alan da bu oldu. Mekanize öldürme araçları! Bu sayede hem işçi maliyetini kısarak kârını artıran hem de vahşeti kapalı kapılar ardına gizleyen endüstriyel hayvancılığın ilk adımları atıldı.

1950’lerde bugünkü halini alan kafesli üretim sistemleri ile beraber sadece eti için yetiştirilen hayvanlar değil yumurtası, sütü , kürkü için yetiştirilen hayvanlar da endüstriyelleşmeden nasibini aldı. 1970’lere geldiğimizde Amerika’da endüstriyel hayvancılık artık devlet politikası olmuş, dönemin tarım bakanı Earl Butz, yerel çiftçiye büyü ya da kaybol diyordu. Bugün geldiğimiz noktada yaşayan tüm çiftlik hayvanlarının %90’ı endüstriyel fabrikalarda hayatta kalmaya çalışıyor.

 

Endüstri ve açlık

Tüm bu dönüşümün daha fazla insanı beslemek motivasyonu ile gerçekleştiğini düşünmek ilk akla gelen sebep olsa da gerekenden çok fazla gıdamız olmasına rağmen dünya nüfusunun %10u açlıkla mücadele ediyor. Bu oran 2019’dan beri sürekli artmakta. Nedeni ise çok basit. Endüstriyel hayvancılık -ve tarım- sadece patronların kârını artırıyor. Üstelik kâr maksimizasyonu için kullandığı yöntemler çoğu zaman yerel çiftçi ve halkın aleyhinde sonuçlar doğuruyor. Gelin bu yöntemlere kısaca bakalım:

 

Endüstri ve Makineleşme:

Çiftçilik çok yakın bir zamana kadar sıradan bir insan için tek meslek opsiyonuydu, eğer soylu, toprak sahibi, din adamı ya da tüccar değilseniz -ki %90 ihtimalle değildiniz- toprağı işleyip hayvan beslemek tek seçeneğinizdi. Makineleşme bu noktada bu çiftçilerin hayatını kolaylaştırıp onları zenginleştirmeliydi, ancak sermayesi olmayan çiftçi için makineleşmek yalnızca büyük bir firmanın size sahip olması ile mümkündü ve 1900’ler böylesi bir servet transferi ile geçti. Tarım/hayvancılık işçisine olan ihtiyacın da makineler ile gittikçe azalması ile çok az insana asgari ödemeler yaparak tonlarca ürün elde etmek mümkün hale geldi ve biz tok toplumlar yerine ultra zengin tarım şirketleri ile baş başa kaldık.

 

Endüstri ve Uzmanlaşma:

Kelimenin kendisi oldukça havalı olsa da uzmanlaşma ile kast edileni bir bölgede en fazla üretebilecek tek şeyin üretilmesi olarak özetleyebiliriz. Öncesinde bölgesel tarım ürünleri yetiştirip elde ettikleri ile hayvanlarını besleyen çiftçiler endüstri ile rekabet edemez hale geldi. Çoğunluğu, tarım alanlarını büyük firmalara satmak zorunda kalırken şanslı olanları kooperatifler kurabildi. Yine de tek bir yerde bölgesel ihtiyaçları gözeterek üretim yapmak artık kârlı değildi. Ucu bucağı görünmeyen arazilerde mısır, pamuk yetiştirirken, küçücük alanlara hayvanları kapatmak zorundaydınız yoksa pazarda rekabet gücünüz olmayacağı için varlığınızı da sürdüremezdiniz.

 

Bu her şeyin yolunda gittiği anlar için toplam üretimi artıran, iyi bir şey gibi görünse de Rusya ve Ukrayna savaşı sonucunda dünya buğdayının %33’ünün ulaşılmaz olması ve Afrika’da ekmeğe ulaşımın imkansız hale gelmesi gibi ciddi riskleri de beraberinde getirdi. İklimsel şartlar farklı ürünleri farklı miktarlarda etkilerken eğer tüm arazide tek bir ürün yetiştiriyorsanız hava durumu bölgesel kıtlığa sebep olabilir, global bağımlılıklar sebebiyle ani gıda krizlerini tetikleyebilir. Aynı zamanda Türkiye gibi geç endüstriyelleşen ülkelerde ata tohumu kullanımının yasaklanması gibi zorla endüstriyelleşme adımları da yerel çiftçinin hayatını zorlaştırdı.  Keza hayvancılığın “uzmanlaşması” ile kuş gribi, deli dana gibi hastalıkların hem ortaya çıkması hem de bir anda dünyaya yayılması da çok daha muhtemel hale geldi. Endüstrinin bunları çözmek için toprağı ve hayvanları bol bol ilaçlaması ise sorunu görünmez hale getirip başka bir şekle dönüştürüyor.

 

Endüstri ve farmakoloji:

Binlerce hayvanı birbirine temas edecekleri kapalı bir yere koyarsanız bulaşıcı bir hastalığın tüm sürüyü telef etmemesi neredeyse imkansızdır. Yüzlerce dönüm araziyi çok az insan müdahalesi ile yönetmek isterseniz böcek ve yabani otlara hızlı uygulanabilir çözümler geliştirmeniz gerekir. Tüm bu faktörler sebebiyle toprağı kimyasal gübreler, tarım ilaçları ile doldurmaki hayvanları sürekli antibiyotik ve ilaçlarla “desteklemek” gibi yöntemler endüstri için standart hale geldi. Günümüzde antibiyotik direnci gibi sebeplerle bunlar regüle edilse de tamamen doğal tarım ve hayvancılık bu hacimde ve bu kadar az insanla mümkün değil. Şirketler ise kârları ile sağlığımız arasında kaldıkları zaman asla kârlarından vaz geçmeyecek.

 

Konsolidasyon:

Uzmanlaşmaya benzese de uzmanlaşmanın aksine bölgesel koşulları gözeterek üretimi artırmayı değil ölçek ekonomisi prensipleri üzerinden tekelleşmeyi hedefler. Ancak uzmanlaşma ile aynı sonucu doğurur, küçük bir çiftçiysen rekabet edemezsin, tarlanı satarak rekabetten çekilmek dışında yapabileceğin pek bir şey yoktur. Günümüzde çiftlik hayvanlarının %90’ının endüstri şartlarında yaşamasının en önemli sebeplerinden biri konsolidasyon. Bunun sonucunda ABD’de et satışlarının %82’sini yalnızca 4 firma yönetmekte.  Yine aynı 4 firma dünya tohum pazarının da %60’ına sahip.

  

Bu 4 metot ile toplam üretimin muazzam derecede arttığını reddedemeyiz, ancak canlı odaklı olmayan tüm sistemler sadece üretim aracının sahibine kâr getiriyor. Eğer Bayer, Cargill ya da BASF hisseniz yoksa endüstriyel tarım ve hayvancılık sadece milli servetinizi çalan, kahve üretmek için köle emeği kullanan ve genel olarak hayatınızı zorlaştıran tekelci bir yapı durumunda. Peki farklı aktörlere verilen somut zararlar neler?

 

Endüstri ve hayvan refahı

Kâr maksimizasyonu için tavukların gagalarını kesmek, danaların annelerinden koparılması, suni dölleme gibi metotlar endüstriyel hayvancılığın sıradan uygulamalarından. Kutsal kitapların cehennem tasviri bu hayvanların buralarda yaşadıklarını tasvir etmek adına oldukça doğru olacaktır. Hisseden canlıları diş macunu gibi üretmeye çalışırsanız en iyi senaryoda bile milyonlarca hayvana acı çektirmeniz kaçınılmaz. Bu konuyu daha geniş ele aldığımız yazımızı buradan okuyabilirsiniz.

Endüstri ve çevre

Hayvancılık, kalori üretmenin en verimsiz yollarından biri. Tarım alanlarımızın %70’ini hayvanları besleyeceğimiz yemleri üretmek ve hayvanların barınması için kullanılıyor. Bunun sonucunda ormanların yakılarak tarım alanına dönüştürülmesi bu alanda en büyük zararı veriyor. Yine hayvancılık sonucu ortaya çıkan metan, azot oksit, karbon dioksit salınımı da iklim değişikliğini körükleyen en önemli faktörlerden. Tüm karbon salınımımızın 4’te 1’i gıda üretiminden gelmekte. Beslenmek zorundayız ve bu emisyonu sıfırlamak mümkün değil, ancak üretim şekillerimizi gözden geçirmezsek varlığımızı sürdürmemiz iklim sebebiyle imkansız hale gelecek! Endüstriyel hayvancılığın iklim krizine etkilerini daha detaylı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

 

Endüstri ve İnsan

Endüstri’nin ekonomik boyutundan yukarıda biraz bahsettik. Gittikçe daha fazla toprak sahibini işçiye dönüştüren endüstri bunu yaparken sadece kârını artırarak zenginleşti. Çiftçiye kente göç etmek dışında çare kalmaması ile çarpık kentleşme, işsizlik ve yoksulluk arttı. Üretime gittikçe yabancılaştık ve firmalara bağımlı hale geldik. Global ekonomideki en ufak dalgalanma ile gelişmekte olan ülkelerde gıda krizi yaşanması modern hayatın normallerinden. Endüstri ve kentsel yoksulluk üzerine detaylı okuma için buraya tıklayabilirsiniz.

Endüstri sayesinde daha çok gıda ürettiğimize göre daha sağlıklı insanlar da yetiştiriyor olmalıyız değil mi? Maalesef değil. Bugün neredeyse tüm paketli gıdalarda mısır şurubu kullanılıyor, zeytinyağı ve tereyağı Anadolu’da eskiden asıl tüketitel yağ türleriyken bugün ayçiçek ve mısırözü yağları marketleri ve mutfakları domine etmekte. Palm yağı çok sevilen Nutella gibi ürünlerde aşırı ölçülerde bulunuyor. Yani bir ürünü çok fazla üretebilmemiz diğerlerinden az alabilmemiz ile sonuçlandı. Yaratılan zenginlik paylaşılmadığı sürece sıradan insan en ucuz, en kalitesiz ürün ile yaşamak zorunda!

 

Sonuç

Endüstriyelleşme sermaye ve üretim araçlarına sahip bir avuç insana hizmet eden bu sırada milyarlarca hayvan ve milyonlarca insanı sömüren devasa bir organizasyon. Bu organizasyonun neredeyse tamamı 4 firmanın kontrolünde ve bu firmalar ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, ne zaman aç kalacağımız gibi konularda yegane karar alıcı pozisyonunda. Bunun önüne geçmek için odağına parasal büyümeyi değil acıyı azaltmayı koyan yeni bir sisteme ihtiyacımız var. Bu da bir araya gelip taleplerimizi yüksek sesle dile getirmemiz ile mümkün. Hayvan refahı, iklim krizi gibi terimler çok kısa bir süredir hayatımızda yer kaplıyor. Buna rağmen önemli ilerlemeler oldu, oluyor. Bunun artarak ilerlemesi için sesimizi büyütebilirsin. Hemen şimdi buradan imza verebilir ve bu yazıyı önemseyecek birine gönderebilirsin <3

Previous
Previous

Maya’nın Hikayesi

Next
Next

Tavuğun Evcilleşmesi: Kafeslerde biten acı tarih