Hayvan Savunuculuğunda Modern Akımlar

Bentham’ın acı çekiyorlar mı sorusu ile başlayan hayvan savunuculuğunun serüveni faydaları kıyaslama prensibine bağlıydı. Bu prensip etrafında şekillenen yasalar da hayvanları yalnızca gereksiz acıdan koruyacak şekilde dizayn edildiler. Günümüzde ise Singer’ın türcülük, eşit düşünme Regan’ın hayatın öznesi olma, etik hak gibi tanımları üzerine inşa edilen bir savunuculuk söz konusu. Bu yazıda da bu kavramları ve bunların dünyamıza yansımalarına bakacağız.              

Singer

Singer’a göre bir eylemin haklılığını ölçerken eşit menfaatleri aynı şekilde değerlendirmeliyiz. Yani ait olduğumuz tür menfaat ölçümünü etkilememeli. Bir acının tavuğa ait olması onu görmezden gelmemizi kolaylaştırıyorsa dünyaya türcü bir pencereden bakıyoruz demek. Bunun ırk, cinsiyet temelli ayrımlarla aynı olduğunu, gelecek kültürlerin bize köle sahipleri gibi bakacağını söylerken oldukça tutarlı bir prensip çiziyor. Bir grubun ten rengi ile hak iddia etmesi tür temelli ayrımcılıktan nasıl ayrılabilir? Burda Singer’ı ardılı sayılabilecek Regan’dan ayıran en önemli fark tüm bu düşünce süreçlerinin hala faydacı bir çizgiyi takip ediyor olması. Singer’ın prensipleri ile baktığımızda hayvanlara davranışlarımız düşünülmeli ve buna göre aksiyon alınmalıdır. Öte yandan Regan ise bu prensipleri hak tanımlarına dönüştürür ve bazı eylemlerin herhangi durumda meşrulaşmasının mümkün olmadığını ekler. Yani Singer’a göre eşit düşünme prensibi ile hissedebilen tüm canlıların menfaatleri toplam faydaya dahil olmalıdır. Ama onlar insan değil diyerek menfaatlerini görmezden gelmemiz etik olmayacaktır.

 

Regan

Regan ise neden insanlara bazı hakları tanımlıyoruz, bu hakların altında yatan sebepler ne ve bu hayvanlarda da neden aynı şekillerde mevcut gibi bir düşünme metodu kullanıyor. Etik haklar olarak tanımladığı yaşam, beden bütünlüğü, işkence görmeme gibi menfaatlerin herhangi durumda korunması gerektiğini tüm insanlar için kabul ediyoruz. Regan’a göre bu hakların var olma sebebi tüm insanların hayatın öznesi olması. Hepimizin kendine has bir hayat hikayesi var, bize biricikliğimizi katan, her bir insanı kendi hayatının öznesi kılan ve korunması gereken bir hikaye. Bu biricikliğin hayvanların hayatında dışa vurumu da insanlara oldukça benzer. Doğuyorlar ve hayatlarını bir özne olarak deneyimliyorlar, tecrübeleri ile bir karakter ediniyorlar, bu karakterin verdiği kararlar ile deneyimleri şekilleniyor. Evcil hayvan sahibi insanların oldukça kolay gözlemlediği bu gerekçelendirme ile hissedebilen tüm canlılar için etik hakları korumamız gerek diyor Regan.

 

Günümüzde hayvanlarla ilişkimiz bu tanımlara uyuyor mu?

Peki sırasıyla 1975 ve 1983’te düşünce dünyamıza giren bu prensipler legal düzleme ne kadar yansıyor? Endüstriyel hayvancılık uygulamalarını düşündüğümüzde hayvanların menfaatlerini herhangi bir noktada düşünmediğimiz söylenebilir. Yine de 90’lardan bu yana hayvanlar için çok ciddi ilerlemeler söz konusu. Hayvancılık regülasyonları ile milyarlarca hissedebilen canlının hayatı değişti. Birçok ülkede kafes gibi çağdışı uygulamalar yasak, ülkemizde de her gün daha fazla firma böyle adımlar atıyor. Kozmetikten gıdaya bilinçli tüketicilerin sayısı arttıkça da hızlanarak değişen üretim şekilleri görüyoruz. Vejetaryen, vegan, bitki ağırlıklı beslenme şekilleri gittikçe artan bir eğilime sahip. İngiltere parlamentosu omurgalı tüm canlıları bilinçli olarak tanıyan yasayı henüz 2022’de geçirdi. Yani öngörülebilir bir gelecekte eziyetin tamamamen bitmemesi için hiç bir sebep yok. Hayvan savunucuları olarak kendini savunamayan canlılar için mücadele ettiğimiz sürece eziyetsiz bir gelecek mümkün!

Previous
Previous

İsviçre’de Endüstriyel Hayvancılık Yasaklanıyor mu?

Next
Next

Hayvan Haklarına Yön Veren Akımlar & Yasalar: Giriş