Hayvan Haklarına Yön Veren Akımlar & Yasalar: Giriş
Bölüm 1
Yazan: Taha İlbak
İnsan - hayvan ilişkisi son 150 yıldır yeniden şekilleniyor. Varoluşunun çoğunu doğayla mücadele ederek geçiren insan için diğer türleri sınıflandırmak onlara nasıl hükmedeceğini öğrenmek adına kritik bir öneme sahipti. Endüstriyle beraber ise insanlık artık doğal kaynakların defacto hükümdarı konumuna erişti ve sınıflandırma araçları / pratikleri artık hayvanlardan alınan “verimi” artırmak amacıyla kullanılmaya başlandı. Ancak bu dönemden itibaren düşünce dünyamızda hayvanlara karşı sorumluluk duygumuz da gelişmeye başladı. Hissettiklerini, acı çektiklerini inceledikçe empati kuran düşünürler hayvan etiği tartışmaya başladılar. Bundan çok daha eskiye dayanan din temelli fikirler olsa da hayvanların varlıkları sebebiyle sahip olduğu hak tartışmasının Bentham ile başladığı söylenebilir. Bu yazıda da 19. yy’dan bu yana hayvan haklarını şekillendiren kurumlar ve fikirleri inceleyeceğim.
Eziyetin Tanımı?
Bentham’ın eziyete karşı kriterini “Soru, mantık yürütebiliyorlar mı ya da konuşabiliyorlar mı olmamalı, soru acı çekebiliyorlar mı olmalı”* cümlesinde özetleyebiliriz. Hak tanımını “etik üzerine düşünebilme” üzerinden çeken ve bu yüzden sadece insanları kapsadığını savunan Kant felsefesine karışı Bentham da pek tabii kapsamlı bir hak tanımı sunmaktan çok uzak. Ancak türler arası empatiye yönelik en önemli adımlardan biri yaşatılan acının tanınması. Burada önemli olan diğer bir şey ise Bentham’ın bu kriteri gereksiz eziyete karşı çekmiş olması. Hayvanların acısı fikrinin hayatın genelinde de önemsenmesi için insanlığın bir 100 yıl daha düşünmesi gerekecek olsa da Bentham’ın fikirlerinin 1876’da İngiltere’de yürürlüğe giren Hayvan Eziyeti Yasasına öncülük ettiği söylenebilir. Bu yasa deney hayvanlarında anestezi kullanımını zorunlu kılarak ilk defa verimi düşürmek pahasına eziyeti engellemesi açısından oldukça önemli. Yine bu dönemlerde Darwin tarafından ortaya konan Evrim Teorisi ve buna kanıt olarak sunduğu İnsanlarda ve Hayvanlarda Duygunun İfadesi eseri de toplumsal hafızada empatiyi geliştiren önemli bilimsel ilerlemelerden.
En yakınımızdakiler: Çiftlik Hayvanları
Çiftlik hayvanlarını kapsayan ilk ulusal yasa ise Britanya’da 1822 yılında yürürlüğe giren ve Martin’in yasası olarak bilinen At ve Sığır Sürülerine Davranış Yasası. Yine aynı yıl New York’ta yürürlüğe giren bir yasa ile de hayvanlara eziyet kabahat kapsamına alındı. Yine de bu yasalarda bahsedilen eziyetin sebepsiz acı üzerinden tanımlandığını not düşmek isterim. Henüz endüstriyelleşmemiş olan hayvancılık en büyük zulümlerini de hak tartışmalarını da 1900lerde yapmaya başlayacak.
Veganizm
Bu dönemlerde modern veganizm de hayatımıza girmeye başlıyor. Vejetaryen beslenme Hindu – Budist coğrafyalarda eskiden beri yaygın olsa da örgütlü ilk vegan hareket 1944 yılında kurulan İngiliz Vegan Topluluğudur. Vegan kelimesini de topluluğu kuran kişiler vejetaryen’den türetmiştir. Koydukları prensipte hayvanların herhangi amaç için tüketilmesini / kullanılmasını etik dışı nitelendirmişlerdir.
Modern Tartışmalara Giriş
İkinci dünya savaşının bitmesi ve özellikle gübre ve diğer teknolojilerin gelişmesi ile beraber hayvancılık binlerce yıllık pratiklerini kısacık bir sürede verim odaklı değiştirerek endüstriyelleşti. Bu değişim çok ciddi şehirleşme ve göç paralelinde gerçekleştiği için toplum çoğunlukla bu pratiklerin nasıl ve neye evrildiğini anlamadı. Yürürlükteki yasaların hiç biri daha çok yumurta / süt üretmek adına yapılan zulmü eziyet olarak tanımlamadığı için daha kapsamlı ve hayvanları özne olarak kabul eden bir etik felsefesi gerekliydi. 1975 yılında yayınlanan Peter Singer – Hayvan Özgürleşmesi tam olarak bunu yapacaktı.
Regan ve ardılları bu yaklaşımı hak temelli olmamak üzerinden eleştirse de Singer’ın faydacı çizgisi türcülüğü yeniden tanımlayarak endüstriyel hayvancılık, kozmetik deneyler gibi geniş çapta uygulanan pratiklere karşı büyük kazanımlar elde edilmesini sağlamıştır. Singer, türcülüğü tür temelli ayrımcılık olarak tanımlıyor ve bunun ırkçılık, cinsiyetçilik gibi ayrımcılıklar kapsamında görülmesi gerektiğini savunuyor. Yayınlandığı dönemde akademik çevrelerde çıkardığı ses 1980’lerden itibaren hayvan hakları STK’larının da güçlenmesi ile beraber yasalarda / yönetmeliklerde kendini göstermeye başlıyor. Bu noktada Singer’ın etik tartışmaları dışında özellikle endüstriyel hayvancılığın kitlelerce bilinmesi açısından da oldukça önemli bir yere sahip olduğunun altını çizmek gerek.
Sonuç?
Sonuç olarak İnsan – Hayvan ilişkisi din / ahlak üzerinden binlerce yıldır irdeleniyor. Aramızdaki güç asimetrisi büyüdükçe yaratabildiğimiz acı da bunun paralelinde büyüdü. Modern insanlar kendileri için hak tanımladıkça hayvanların da bunun neresine düştüğünü konuştular, bunun pratik hayatımıza yansıması çok geç ve nispeten henüz yeni olsa da özellikle 1990’lardan bu yana çok hızlı bir ilerleme söz konusu. Türcülüğe geniş kitlelerce tepki gösterilmesi ve hayvan hakları hareketinin örgütlülüğünün artması ile tüm hissedebilen canlılar için özgür bir dünya mümkün! Bir sonraki yazıda bu ilerlemeleri 90’lardan günümüze hayvan hakları başlığı altında konuşacağız.
Not: Bilinen ilk hayvan hakları yasaları 1635 yılında İrlanda’da ve 1641 yılında Boston kolonisinde yürürlüğe girdi ancak bu yasalar hayvan haklarını korumak dışında politik ajandalara sahip olduğu için yazının kapsamına alınmamıştır.
Kaynakça ve ileri okumalar:
Animal Welfare: A Brief History
Historical Timeline of Animal Rights Movement
The Animal Rights Movement: History And Facts About Animal Rights
Making the anaesthetised animal into a boundary object: an analysis of the 1875 Royal Commission on Vivisection
An Introduction to the Principles of Morals and Legislation